YARIM KALAN HER AŞKTAN SEN SUÇLUSUN FACETUNE

Güzel olmak, güzel görünmek, kendine baktırtmak ekseriyetle herkesin iç geçirdiği şeylerdir. Ben, çok çirkin olayım, ayaklarım yamuk olsun, göbeğim benden önce gitsin diyeni görmedim. Fakat; uzun bacaklı olayım, belimde ha şu kadar (iki elimi birleştirdim), yüzümde şöyle köşeli olsun diye ne didindiniz be!

facetune

Vallahi ben küçükken hep o parmakla işaret edilen, ne kadar uzun, ne kadar zayıf, ne kadar sıska, bacaklarına bak leylek gibi denen çocuğum. Slav ırkı babamın getirdiği genim sebebiyle, hep uzun ve zayıftım. Bacak boyumun standart dışı uzun olduğunu, ilkokulda bedenci(!) söylemişti. Hadi gel seni uzun atlamacı, voleybolcu yapalım; bu vücut heba olmasın diye de eklemişti. Kimse de eliminden tutup, gel seni manken yapalım demedi. Sebep olarak ya manken olamayacak kadar çirkindim ya da zekanın güzellikten daha çok prim yaptığına inanan bir ailem vardı ki bu daha kuvvetle muhtemel.

Gel zaman git zaman büyüdük. Aklımızın hormonlarımıza yenildiği yaşlarda hayatımıza giren msn ile bir sürü insanla; ucu bucağı olmayan sanal sohbetler yaptık. Bu ülkede sanal seks yapan ilk jenerasyon biziz. Profil sormalar, neler yapıyorsun kisvesi altındaki sosyo-ekonomik tahminler derken baya profesyonelleştiğimiz diyaloglar edinmiştik. Her sohbet ‘’merhaba’’ ile başlayıp ‘’cam var mı?’’ diye devam ederdi. Çözünürlüğü düşük, pikseli lanet, ışığı boktan envanterlerimizle karşımızdaki kişiyle sohbet ederdik. Güzel mi, çirkin mi, fit mi, şişman mı müthiş bilgiler edinir ve takılıp takılmayacağımıza karar verirdik.

Sonrasını genç yaşlı hepiniz biliyorsunuz zaten, facebook, twitter, instagram derken, gerçek hayat flörtlerini unutup topluca sanal yürümelere başladık. Bakkal Şefik Amca’dan, Terzi Mukadder’e kadar herkes en havalı ve güzel fotoğraflarını profiline koyup, trafiği yönetmeye koyuldu. Sonra bir şey oldu ve çılgınlar gibi güzel ve fit görünme baskısı yurdun ve bedenimizin her köşesine cebren ve hile ile girdi. Herkes ince bacaklı, üçgen vücutlu, uzun boylu, kaslı ve köşeli suratlı görünmek için yarışa başladı. Parası pulu olan gitti estetiğini yaptırdı. Botox’tur, dolgu’dur, örümcek askı’dır, liposel, liposakşın derken baya da başarılı oldular. Doğal güzelliğe inanmayan biri olarak estetik yaptıran herkesi kucaklarım ben.

Parası olmayanların da imdadına ‘’facetune’’ yetişti ve fakat –o nasıl bir yetişmek- Hepimizin içinde bir estetik cerrah yaşıyormuş da haberimiz yokmuş. O yüze verilen köşeli ifadeler, pet şişenin ağız kısımını emerek dolgun hale getirilen dudakları renklendirmeler, inceltilen beller, six pack yapılan karınlar derken Terzi Mukadder Julia Roberts oldu. Ve günlerden bir gün o şahane fotoğraflarıyla benim evime konuk oldu.

Normalde ödediğimin iki katı parasına aldığım şarabımı soğutmuş, spordan şişen göğüs kaslarımı belli eden tişörtümle, date’imi beklemeye başladım. Kapının zili ve  bu kadar hoş ve fit biriyle biraz sonra sevişecek olmanın hayali kalbimin atışını bine yükseltti. Date’im, daire kapıma geldiğindeki yaşadığım şoku anlatacak kadar iyi Türkçe konuşamıyorum. Sen kimsin ve S. Nerde? Kapıyı yüzüne kapatıp, pahalı şarabımı tek başıma içmeyi düşündüm fakat davet beklemeden içeri girdi. Botox’tan dolayı ifadesizlikle suçlanan yüzüm nasıl bir mimik yaptıysa S. ‘’ bir sorun var sanırım garip görünüyorsun’’ dedi; gribim diye cevap verdim. Daha fazla uzatmak istemiyorum. O günlerde varlığından yeni haberdar olduğum ‘facetune’u küfür içinde kullanarak geceyi noktaladım.

Oysa büyük hayallerim vardı, sarışın sarışın kızlarımız olacak ve ben ellerinden tutup baleye götürecektim onları. Sonra bir aplikasyon çıktı ve tüm hayallerimi yıktı. Aştan ilişkiye, one night’tan fuck buddy’liğe uzanan tüm serüvenler hep kursağımızda kaldı. Konuştuğum, flörtleştiğim kişinin, ilk buluşamaya değin nasıl göründüğü büyük bir soru işareti. İşte bu yüzden yeni flörtümle, MacroCenter’da lüks şarap seçerken tanışmak istiyorum.