L’oreal Türkiye’nin 4 Bilim Kadını Sorularımızı Yanıtladı

Dünyadaki kadın ve erkekleri; en kaliteli, en güvenilir ve en etkili kozmetiklere ulaştırmayı misyon alan L’oreal, yeniliklere devam ediyor. L’oreal Türkiye bünyesindeki 4 Bilim Kadını ile bu yenilikler hakkında merak ettiğimiz her şeyi sorduk. Dilerseniz cevapları birlikte inceleyelim.

Doç. Dr. Feyza Kazanç Özerinç

L’oreal Türkiye’nin 4 Bilim Kadını Sorularımızı Yanıtladı / Doç. Dr. Feyza Kazanç Özerinç
  • Farklı biyokütle kaynaklarından üretilecek karbon malzemelerinin gözenek ve yüzey deseninin belirli uygulamalara yönelik tasarlanması, nasıl bir yaklaşım gerektiriyor? Bu tasarım sürecinin önemi nedir?

Karbon malzemeler, bugünün dünyasında çok geniş bir uygulama yelpazesine sahiptir. Bu uygulamalar arasında batarya elektrodu üretimi, katalizör üretimi, atık su arıtımı ve karbondioksit yakalama gibi çeşitli alanlar bulunmaktadır. Bu geniş uygulama yelpazesi, karbon malzemelerinin fizikokimyasal özelliklerinin uygulama ihtiyaçlarına göre özelleştirilmesini gerektirir.

Günümüzde endüstri standardı haline gelmiş kimyasal buhar biriktirme ve ark deşarj gibi yöntemler, bu ihtiyaçlara cevap verebilen özelleşmiş karbon malzeme üretimini mümkün kılar. Ancak bu yöntemler oldukça maliyetlidir, yüksek bilgi birikimi ve titiz çalışma koşulları gerektirir.

Öte yandan bizim ilgilendiğimiz biyokütleden karbon malzeme üretimi, ucuz, sürdürülebilir ve kolayca endüstriyelleştirilebilen bir yaklaşım sunar. Buradaki temel zorluk, basit bir piroliz süreci sonrasında üretilen malzemelerin hedeflenen uygulama alanına uygun özelliklere sahip olmasını sağlamaktır.

Bu özelleştirme adımları, laboratuvarımızda biyokütleye çeşitli kimyasal ajanlar veya metal tuzları emdirme ve biyokütle pirolizini farklı aktif atmosferlerde gerçekleştirme gibi süreçlerle gerçekleştirilir. Bu adımlar ve bahsettiğimiz parametrelerin kontrollü ve sistematik bir şekilde çalışılması, üretilen karbon malzemelerin doğru ve kapsamlı bir şekilde karakterize edilmesini gerektirir.

Sonuç olarak, laboratuvar koşullarında ucuz ve nispeten kolay bir şekilde yüksek katma değere sahip karbon malzemeleri üretebilmek için bu süreçleri takip etmekteyiz. Böylece biyokütle kaynaklarından elde edilen karbon malzemelerin daha geniş uygulama alanlarında kullanılmasını sürdürülebilirliği teşvik etmesini hedeflemekteyiz.

  • Projenizin Türkiye’de uygulanması, biyokütle kaynaklarının değerlendirilmesi ve atık yönetiminin geliştirilmesi açısından hangi potansiyeli taşıyor? Bu çalışmanın Türkiye’nin sürdürülebilir tarım uygulamaları ve temiz suya erişimi üzerindeki etkileri hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Türkiye, ormancılık ve tarım gibi faaliyetlerin yaygın olduğu bir ülkedir ve bu nedenle yıllık olarak büyük miktarda tarım ve orman atığı üretir. Bu atıklar genellikle yakılarak bertaraf edilir veya çöp olarak atılır. Ancak bu atıklardan ekonomik değeri olan malzemeler üretmek, düşük maliyetli, basit ve küçük yatırımlar gerektiren süreçlerle mümkündür. Projemizin çıktılarının etkili bir şekilde değerlendirilmesi sonucunda endüstriyel düzeyde uygulanması, sürdürülebilir tarım uygulamaları ve temiz suya erişim gibi konularda çözüm sunabilir. Özellikle biyokütle pirolizi ile üretilen bir karbon malzeme olan biyoçar, bu noktada önemli bir rol oynamaktadır. Yapılan araştırmalar, biyoçarın hem kimyasal gübre tüketimini azaltma hem de toprak su tutma kapasitesini artırma gibi faydalarını kanıtlamıştır.

Projemiz, biyoçar üretimine katkıda bulunmanın yanı sıra üretilen biyoçarın farklı toprak tipleri, iklim koşulları ve bitki türleri için özelleştirilerek en büyük faydanın sağlanmasını mümkün kılar.

Ayrıca, ürettiğimiz karbon malzemelerin gözenek yapısı ve yüzey alanını düzenleyerek atık suların temizlenmesi için su arıtma tesislerinde kullanılabilmesini sağlayabiliriz.

  • Karbon malzemelerinin gelecekteki uygulamaları hakkında neler düşünüyorsunuz? Bu malzemeler, enerji sektörü, çevre koruma ve su temini gibi alanlarda nasıl kullanılabilir?

Karbon bazlı malzemeler, diğer malzemelere kıyasla bir dizi avantaj sunmaktadır. Bu avantajların en büyüğü, karbonun doğada bol miktarda bulunması ve basit geri dönüşüm süreçleri ile yeniden kullanılabilmesidir. Örnek olarak, günümüzde özellikle elektrikli araçların yaygınlaşmasıyla lityum batarya talebi artmaktadır. Ancak lityum, sınırlı kaynaklara sahip geri dönüşümü zor ve maliyetli bır malzemedir. Madencilik operasyonları da çevreye zarar verebilir. Bu nedenle, sürdürülebilir enerji depolama tekniklerinin geliştirilmesi çok önemlidir. Karbon bazlı malzemelerden üretilen bataryalar, sürdürülebilir ve çevre dostu bir enerji depolama teknolojisi için aday olabilir.

Buna ek olarak, biyokütle temelli karbon malzemeler, temiz suya erişim sorunlarına çözüm sunabilir. Atık su arıtımında yüksek verimleri nedeniyle doğrudan etkili olurken, üretimleri ve kullanımları diğer malzemelere göre daha az su tüketerek endirekt olarak da sürdürülebilir bir çözüm sunmaktadır.

  • Araştırma sürecinizde karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdi ve bu zorlukları nasıl aştınız?

Proje birçok deney, ölçüm ve analiz içeriyor. Bu çalışmaları gerçekleştirecek altyapıları etkili ve çalışır bir şekilde tutmak oldukça masraflı ve zahmetli oluyor. Ayrıca projede yer alacak öğrenciler akademik dünyaya yeni adım attıkları için bir yepyeni bir dünyanın içine giriyorlar. Projenin sağlıklı yürümesi biraz da öğrencilerin performansına bağlı ve onlara hem teknik hem de psikolojik olarak destek olmak en önemli etkenlerden biri.

  • Bu çalışmanın, sürdürülebilirlik ve döngüsel ekonomi konularındaki uluslararası gelişmelere nasıl katkı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?

Projenin ele aldığı konu çok güncel ve önemli bir araştırma ve uygulama alanı. Özellikle Avrupa Birliği ve ABD her yıl bu alana milyarlarca dolar bütçe ayırıyor. Biyokütle kaynaklarının etkili değerlendirilebilmesi için çözülmesi gereken yüzlerce teknolojik zorluk ve cevaplanması gereken bilimsel sorular var. Proje, bu soruların bir kısmını cevaplamayı ve söz konusu teknolojik zorlukların bazılarının üstesinden gelmeyi amaçlıyor.

  • Genç bilim insanlarına ve araştırmacılara, sürdürülebilir çevresel çözümler geliştirmek ve biyokütle kaynaklarını daha verimli kullanmak için nasıl ilham verebileceğimiz hakkında önerileriniz var mı?

Sürdürülebilirlik giderek özel bir araştırma konusu olmaktan çıkarak insanlığın ortak bir sorumluluğu haline geliyor. Dolayısıyla sürdürülebilirlik konusuyla ilk bakışta doğrudan alakalı olmayan bazı araştırma alanlarının da sürdürülebilirlik konusunu hesaba katarak daha etkili fikirler ve bilgiler ortaya koyabileceğini düşünüyorum. Örneğin bir otomobil için yeni nesil yüksek dayanımlı malzeme geliştiren bir araştırmacı, artık sadece bu malzemenin araç içindeki performansını değil aynı zamanda bu alaşımı oluşturan elementlerin üretimini, üretilecek parçaların geri dönüşümünü ve diğer tüm döngüsel ekonomi unsurlarını hesaba katmalı. Özellikle Avrupa Birliği bu konuda öncü bir rol oynayarak tüm araştırma konularını sürdürülebilirlik eksenine yaklaştırmayı amaçlayan birçok destek programı yürütüyor.

Diğer yandan genç araştırmacıları teşvik eden burs programlarının da önemine değinmek isterim. Sağlanan fonlar hem yürütülen çalışmaların devam etmesi hem de daha fazla genç bilim insanının teşvik edilmesi noktasında önem taşıyor. Ben de bu projemle L’Oréal ve UNESCO’nun “Bilim Kadınları İçin” programından burs almaya hak kazandım. Kendilerine teşekkür ederim. Bu ödül sayesinde çalışmalarım sırasında planlamış olduğum fakat hayata geçiremediğim bir projeyi başlatma şansına sahip olacağım. Bu programla bilim kadınlarının başarıları diğer kadınlara örnek olacak ve gençleri bilime teşvik edecek. Tabii bu ödülü kazanan bizlere de gelecek nesil bilim kadınlarını yetiştirme görevi düştüğünü vurgulamak gerekiyor. Ben de bu doğrultuda, L’Oréal’in Toplum Gönüllüleri Vakfı ile iş birliği yaparak başlattığı mentorluk programında yer alacağım ve geleceğin bilim kadınlarının yetişmesine destek olacağım.

Dr. Sibel Kalyoncu Uzunlar

L’oreal Türkiye’nin 4 Bilim Kadını Sorularımızı Yanıtladı / Dr. Sibel Kalyoncu Uzunlar
  • Projede orijinal bir ilaç geliştirme konusunda nasıl bir yaklaşım izliyorsunuz? İlaç geliştirme sürecindeki kilit adımları ve zorlukları açıklar mısınız?

Orijinal ilaç geliştirme, çok büyük bütçelere ve çok uzun zamana (en az 5-10 yıl) ihtiyaç duyulan bir yoldur. Bu nedenle, genellikle dünya devi olan başlıca ilaç şirketleri tarafından finanse edilmektedir. Ülkemizde ne yazık ki kimyasal molekül olarak veya biyolojik ilaç olarak orijinal bir ilaç henüz geliştirilmemiştir. Benim tersine beyin göçüyle tekrar Türkiye’ye dönmemin ana sebebi, ülkemizde de bu faaliyetleri başlatıp biyoteknoloji alanında uluslararası görünürlüğümüzü artırmaktı. Katma değeri en yüksek ürünlerden olan ilaçların ülkemizde geliştirilmesi, ülkemizin hem ekonomik hem de bilimsel kalkınması için son derece önemlidir. İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi (IBG), 6550 sayılı kanunla onaylanan Türkiye’nin ilk araştırma altyapılarındandır. Burada oluşturduğumuz bilimsel altyapı ve insan kaynağıyla, büyük ilaç şirketlerinin orijinal ilaç geliştirme adımlarının çoğunu yapmaya başladık ve çok büyük ilerleme kaydettik. Ana amacımız, IBG’de geliştirdiğimiz teknolojileri/ilaçları, iş ortağı endüstriyel partnerlerimize aktarıp, bunları ürün haline getirmek ve insanlığa yararlı olmaktır.

  • Projenizin başarıya ulaşması durumunda, akciğer kanseri tedavisi alanında nasıl bir etki yaratabileceğini düşünüyorsunuz? Bu tedavi yöntemi diğer kanser türlerine de uyarlanabilir mi?

Akciğer kanseri için her ne kadar mevcut tedavi yöntemleri olsa da bunların etkileri sınırlıdır ve sağkalım süreleri yetersizdir. Projemizde, akıllı ilaç olarak da adlandırılan antikor ilaçları geliştirilecektir. Antikor ilaçları, son 10 yıldır hayatımıza giren ve yan etkileri kemoterapi/radyoterapiye göre daha az olan biyolojik ilaçlardır. Projemizde piyasadaki diğer akıllı ilaçlardan farklı olarak tek bir hedefe yönelik değil, iki ayrı hedefe yönelik bir akıllı ilaç geliştirilecektir. Bu tek taşla iki kuş vurma stratejisi sayesinde akciğer kanserinin ilaçtan kaçma ve ilaca direnç uygulama olasılıkları kısıtlanmış olacaktır. Bu tedavi yöntemi her ne kadar akciğer kanseri için gerçekleştirilecek olsa da konsept olarak diğer kanser hastalıklarına da uygulanabilir olacaktır.

  • Akciğer kanseri tedavisinde halen karşılaşılan en büyük zorluklar nelerdir ve projenizin bu zorlukları aşma potansiyeli nedir?

Akciğer tedavisi için şu an halen kemoterapi ve radyoterapi ağırlıklı tedaviler kullanılıyor. Bu tedavilerin sağkalım sürelerini uzatmadaki etkileri ne yazık ki kısıtlı ve yan etkileri de oldukça şiddetli. Projemizde akıllı ilaçlar geliştirerek, tedavinin hem etkisini artırmayı hem de biyolojik kaynaklı olduğundan yan etki sorununu çözmeyi planlıyoruz. Piyasada bazı akıllı ilaçlar kanser tedavilerinde kullanılmakta ancak bunlar sadece tek bir kanser hedefine yönelik. Projemizde farklı olarak, iki farklı kanser hedefine karşı bir ilaç geliştireceğiz.

  • Bu çalışmanın, Türkiye ve dünya genelinde kanser tedavisi alanında nasıl bir etki yaratabileceğini düşünüyorsunuz?

Son 10 yıldır akıllı ilaçlar hayatımıza girmeye başladı ve etkilerinin kimyasal ilaçlara göre daha iyi olduğu görülmeye başladı. Ancak bu akıllı ilaçlar genellikle tek hedefe yönelik ve bu nedenle kanserin ilaca direnç gösterme olasılığını artırmaktadır. Projemizde tek taşla iki kuş vurmayı hedefliyoruz, yani iki farklı kanser hedefini tek antikor ilacıyla vurmayı. Bu hem Türkiye’de hem de dünyada yeni yeni kullanılmaya başlanan bir teknoloji.

  • Araştırma sürecinizde karşılaştığınız en büyük ilham kaynakları nelerdi? Bu projede çalışmanıza ilham veren deneyimleriniz nelerdir?

En büyük ilham kaynağım, yaşadığı onca zorluklara rağmen yılmadan doğru olduğuna inandığı işleri yapan ve bunu başarabilen insanlardır. Bunun en büyük örneği Mustafa Kemal Atatürk. Türkiye Cumhuriyetimizin 100. yılını da bu vesile ile kutlamak isterim.

  • Genç bilim insanlarına ve araştırmacılara, kendi alanlarında inovasyon yapma ve yeni tedavi yöntemleri geliştirme konusunda nasıl ilham verebileceğimiz hakkında önerileriniz var mı?

Her ne kadar hayat şartları zorlayıcı olsa da genç bilim insanlarına en büyük tavsiyem; hedeflerine yönelik motivasyonlarını kaybetmedikleri sürece hiçbir engelin onları durduramayacağına yürekten inanmaları gerektiği. Motivasyon kaybolmadığı sürece her zorluk ve bu zorlukları aşabilmek başarıyı mutlaka getirecektir.

Bunun yanı sıra bilim insanlarına sunulan fon imkanlarını da takip etmelerini öneririm. Bilim insanını zorlayan en temel sorunlar arasında yatırım ve finans desteği geliyor. Türkiye’de bilimin gelişmesi ve daha çok bilim insanının yetişmesi de bu fonlara bağlı. Bu noktada Bilim Kadınları İçin programını hayata geçiren L’Oréal ve UNESCO’ya da ayrıca teşekkür etmek isterim. Ben, çalışmalarımı daha da öteye taşımak, mevcut çalışmalarımın ilerlemesini teşvik etmek açısından bana ciddi bir açılım sağlayacağını da düşünerek bu yarışmaya katılmaya karar verdim. Bu prestijli programda burs almaya hak kazandığım için mutlu ve gururluyum. Bu ödül, çalışmalarımın bir sonraki aşamaya geçmesi için oldukça iyi bir başlangıç olacak. Sonrasındaki detaylı araştırmalar için ciddi bir bilgi birikimi ve tecrübe kazanımı sağlayacak. Programda burs kazanmış bir bilim kadını olarak, L’Oréal ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın geleceğin bilim kadınlarına ışık olduğu mentorluk programına destek verecek olmaktan dolayı da çok mutluyum.

Doç. Dr. Açelya Yılmazer Aktuna

L’oreal Türkiye’nin 4 Bilim Kadını Sorularımızı Yanıtladı / Doç. Dr. Açelya Yılmazer Aktuna
  • Heterojen bir yapıya sahip olan tümör içerisindeki farklı hücre tiplerinin iletişimini daha yakından anlama yaklaşımınız hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz? Bu yaklaşımın kanser tedavisinde hangi yeni perspektifleri açabileceğini düşünüyorsunuz?

Tümör mikroçevresini, onu oluşturan farklı hücre popülasyonlarını ve ilişkilerini daha iyi anlamak ve tanımlamak, kanser hastalarının teşhisi ve tedavisi için daha etkili ve yenilikçi teknolojilerin geliştirilmesinde büyük bir önem taşıdığı için bu alanda çalışıyorum.

Projemizde, tümörde yer alan bağışıklık hücreleri ve kanser kök hücrelerin ilişkilerini doku içerisinde çalışabilmemizi sağlayan uzamsal transkriptom adı verilen yenilikçi teknolojiler kullanmayı amaçladık. Bu sayede moleküler düzeyde bu hücreler arası etkileşimler hakkında daha fazla bilgi edinmemiz yeni tedavi yaklaşımları geliştirmemizi sağlayacaktır.

  • İlaç dirençli kanser tiplerinde yeni hedefler belirleme konusundaki araştırmalarınızın potansiyel sonuçları hakkında konuşabilir misiniz? Bu tür kanserlerin tedavisindeki zorlukları nasıl aşmayı hedefliyorsunuz?

Özellikle hastalığın ilerlemesi, nüksetmesi ve ilaç tedavisine olan dirençten sorumlu olan kanser kök hücrelerin önemli olduğu kanser türlerinde yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine olanak sağlayabilecektir. Tümör içindeki kanser kök hücreler ve bağışıklık hücreleri arasındaki etkileşimleri anlayarak, bu etkileşimleri hedefleyebilecek olan tedavi yaklaşımları geliştirilebilecektir. Tabii ki bu etki uzun dönemde elde edilecek katkı olsa da, bilim dünyasında katılan her bir damlanın çok önemli olduğu da unutulmamalıdır.

  • Kanser teşhisi için yeni belirteçlerin keşfedilmesine katkıda bulunma potansiyeliniz hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz? Bu belirteçlerin kanser teşhisinde ve erken teşhisinde nasıl kullanılabileceğini düşünüyorsunuz?

Tümör içinde farklı hücreler arasında gerçekleşen iletişimlerin ve sinyalleşmelerin kanserin farklı aşamalarındaki durumlarını ve ilerleyişiyle nasıl değiştiğini anlayarak daha erken teşhis için yeni belirteçler bulunabileceğine inanıyoruz.

  • Çalışmanızın uygulanabilirliği ve gelecekteki klinik uygulamalara nasıl taşınabileceği hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Projemizin içeriği daha temel bilime dayalı olsa da, elde edinilen yeni bilgiler sayesinde yeni tedavi yaklaşımlarının geliştirilmesine olanak sağlanacaktır. Bu noktada özellikle de grubumuzun deneyimi olan nanoteknoloki temelli yeni hedefleme sistemleri tasarlamayı planlamaktayız.

  • Bilimsel araştırma sürecinizde en heyecan verici anlarınız nelerdi? Sizi bu çalışma alanında daha fazla motive eden şeyler nelerdir?

Ülkeme 2013 yılında döndüm ve Ankara Üniversitesi’nde kendi grubumu kurma şansı elde ettim. On yıl içerisinde dünya ile yarışabilen ve ülkemdeki ihtiyaçlara da cevap verebilecek çalışmalar yürüten bir ekibimiz oluştu. Bu, galiba en büyük gururum. Öğrencilerimin gözlerine baktığımda bilim aşkı, üretme ve araştırma heyecanını görebilmek de galiba en büyük heyecan ve mutluluk…

  • Genç bilim insanlarına ve araştırmacılara, bilimsel kariyerlerine yön vermek ve büyük sorunlara çözüm aramak için ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Gençlere bilimi sevdirmenin yolunun, onlara bilimin geçmişini, şu an nerede olduğunu ve insanlığa sağladığı faydaları somut olarak anlatabilmekten geçtiğini düşünüyorum. Birebir ders verdiğim öğrenciler ve grubumda birlikte çalıştığımız genç ekip arkadaşlarımıza bu heyecanı aktarmak zaten en temel amacım. Ayrıca, genç bilim insanlarına en başta kendilerine güvenmelerini tavsiye ederim. Bu çok önemli bir özellik. Çevreden gelen yapamazsın, yetişemezsin gibi yorumlara tamamen kulaklarını kapamalarını öneririm. Güçlü bir kadın olunca ve emek verince üstesinden gelinemeyecek hiç bir şeyin olmadığını düşünüyorum.

Bilim dünyasına sağlanan fonlardan yararlanmaya, bu alandaki programları takip etmeye de özen göstermeleri önemli. Genç bilim kadınlarının desteklenmesi, bilim alanında çalışan kadınların güçlendirilmesi ve gelecek projelerin teşvik edilmesi açısından oldukça değer taşıyor. Ben, L’Oréal ve UNESCO’nun “Bilim Kadınları İçin” programında ödül kazandım ve bu ödül, çalışmalarımı daha da öteye taşıma ve mevcut çalışmalarımın ilerlemesini teşvik etme noktasında çok kıymetli. Bu destek sayesinde yeni bilim insanları ile tanışma fırsatı bulacağıma, daha iyi ve daha güzel çalışmalar geliştireceğimize eminim. L’Oréal’in Toplum Gönüllüleri Vakfı iş birliğiyle hayata geçirdiği mentorluk programında mentor olarak geleceğin bilim kadınlarına destek verecek olmaktan da ayrıca mutluluk duyduğumu vurgulamak isterim.

Doç. Dr. Begüm Yarar Kaplan

L’oreal Türkiye’nin 4 Bilim Kadını Sorularımızı Yanıtladı / Doç. Dr. Begüm Yarar Kaplan
  • Yeşil hidrojen üretimi konusundaki çalışmanızın ana hedeflerinden biri, karbon emisyonlarını azaltmak ve daha temiz bir enerji kaynağı sağlamak. Bu çalışmanın fosil yakıtlara olan bağımlılığı nasıl azaltacağını düşünüyorsunuz?

İklim değişikliği ve enerji güvenliği günümüzün en önemli konuları arasında yer almaktadır. Özellikle fosil yakıtların kullanımı, toplam net karbondioksit emisyonlarında artışa neden olmaktadır. Bunun sonucunda küresel ısınma problemi ve ekosistem çeşitliliğinde önemli olumsuz etkilere yol açmaktadır. Bu sebeple, fosil yakıtların kullanımını sınırlamak ve net karbondioksit salınımını azaltmak son derece önemlidir. Bu bağlamda, birim kütle başına en yüksek enerji yoğunluğuna sahip yakıt olan hidrojen ile bu sorunları çözmek mümkün olabilecektir. Yeşil hidrojeni özellikle günlük hayatımızda ve endüstride, yakıt veya enerji taşıyıcı olarak yaygın olarak kullandığımız takdirde, karbon salınımsız ve yüksek verimlilikte enerji üretimi sağlayabileceğiz. Bu da fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmayı sağlayacaktır.

  • 3-boyutlu arayüzlü bipolar membranlar ve farklı türde katalizörlerin kullanımının, yeşil hidrojen üretimi verimliliğini nasıl artıracağını açıklar mısınız?

Mevcut ticarileşmiş olan sistemlerin verimlilikleri nispeten makul seviyede ancak maliyetleri oldukça yüksektir. Gelişmekte olan ucuz sistemlerin ise verimlilikleri düşük seviyededir. 2-boyutlu arayüze sahip bipolar membranların kullanımı söz konusu olduğunda ise, arayüzde zamanla ayrılma meydana gelmektedir. Projem ile 3-boyutlu arayüzlü bipolar membranlarda farklı türde katalizörler kullanarak hem arayüzde zamanla oluşacak ayrılmayı önleyecek hem de suyun ayrışma verimliliğini artıracağım. Böylelikle yeşil hidrojeni daha uzun ömürlü ve verimli elektrolizör sistemleri ile elde edebileceğiz.

  • Yeşil hidrojen üretimi için bu yeni teknolojinin maliyet açısından avantajları nelerdir? Daha düşük maliyetli yeşil hidrojen üretimi için nasıl bir potansiyel görüyorsunuz?

Çalışmamda geliştireceğim bipolar membran teknolojisi ile elektrolizörün kalbi olarak adlandırabileceğimiz membran-elektrot-bileşkesinde maliyeti daha düşük membran ve katalizör kullanılmasına olanak sağlamayı amaçlıyorum. Düşük maliyetli bir elektrolizör sistemi yeşil hidrojen üretiminin küresel olarak artmasına ve birçok alanda yaygın olarak kullanımına olanak sağlayacaktır. Bu sebeple, düşük maliyetli yeşil hidrojen üretimi için potansiyelinin yüksek olduğunu düşünüyorum.

  • 3-boyutlu arayüz teknolojisinin elektrolizörlerde nasıl uygulandığını ve bu teknolojinin yeşil hidrojen üretimindeki önemini anlatabilir misiniz?

3-boyutlu arayüz teknolojisi hali hazırda ticari bir elektrolizör sistemine uygulanmıyor. Proje ile bu özellikteki membranların elektrolizör sistemlerine uygulanması bir ilk olacaktır. Böylelikle, bu proje şu anda ticari olan sistemler ile gelişmekte olan sistemlerin iki ana avantajı ve 3-boyutlu arayüz teknolojisinin avantajı birleştirilerek uzun ömürlü, daha verimli ve aynı zamanda maliyeti düşük elektrolizör sistemlerinin üretimine olanak sağlayacaktır.

  • Bu çalışmanın sürdürülebilir enerji ve çevre konularındaki uluslararası gelişmelere nasıl katkı sağlayabileceğini düşünüyorsunuz?

Özellikle son yıllarda yeşil hidrojen üretim teknolojilerine yapılan yatırımlar ve araştırmalar önemli bir ivme kazandı. Buna paralel olarak başta Avrupa ve Amerika olmak üzere birçok ülke yeşil hidrojen üretimi üzerine yol haritaları yayınlamış ve uygulamaya geçmiştir. Bu sebeple, çalışmamda üreteceğim üç boyutlu arayüzlü bipolar membranlar ile elektrolizörün verimini artırmayı ve maliyetini düşürmeyi hedefliyorum. Böylelikle, tüm dünyada bu sistemlerin daha yaygın kullanımına büyük katkı sağlayacağımı düşünüyorum.

  • Genç bilim insanlarına ve araştırmacılara, sürdürülebilir enerji ve yeşil teknolojiler alanında çalışmaya nasıl teşvik edebileceğimiz hakkında önerileriniz var mı?

Sürdürülebilirlik ve yeşil ya da temiz enerji günümüzün en önemli konuları arasında yer almaktadır. Bu alanda çalışan bilim insanlarının sayısı nispeten az. Bu sebeple özellikle genç bilim insanlarına ve araştırmacılara çok ihtiyaç var ve gelecekte bu ihtiyaç daha da çok olacak. Mesleki olarak bu yolda ilerleyecek genç bilim insanlarının hem kariyer açısından hem de maddi açıdan öncelikli ve seçkin konumda bulunacağını düşünüyorum. Bu bağlamda farkındalık yaratmak ve özellikle projelere maddi desteklerde bulunmak, genç bilim insanlarını cesaretlendirecektir. Kariyerlerinin erken safhalarındaki bilim kadınlarına özel burs projelerini hayata geçirmek ise çalışmaları ivmelendirmek ve bilinirliği artırmak açısından değer taşıyor. Bundan dolayı bir bilim kadını olarak,  L’Oréal ve UNESCO’ya teşekkür etmek istiyorum. Bilim Kadınları İçin programı sayesinde genç bilim kadınları, hayallerinin gerçekleştirilebilir olduğunu, başarılarının takdir edileceğini ve çalışmalarının destekleneceğini görmüş oluyorlar. Şu an kariyerinin başında olan hemcinslerimin, ödül alan bilim kadınlarını görerek kendilerine benzer motivasyon noktaları oluşturduklarından eminim.  Bu açıdan L’Oréal’in Toplum Gönüllüleri Vakfı ile iş birliği yaparak başlattığı mentorluk programının da çok kıymetli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Bilim Kadınları İçin programının bir bursiyeri olarak, bu iş birliği çerçevesinde ben de geleceğin bilim kadınlarına mentorluk desteği vereceğim.  

  • Özellikle bu proje konusunu belirlemenizin nedeni nedir?

İklim değişikliği ve enerji güvenliği günümüzün en önemli konuları arasında yer almaktadır. Özellikle fosil yakıtların kullanımı toplam net karbondioksit emisyonlarında artışa neden olmaktadır. Bunun sonucunda küresel ısınma problemiyle karşı karşıya kalmaktayız. Bu durum ise ekosistem çeşitliliği üzerinde önemli olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bu sebeple, fosil yakıtların kullanımını sınırlamak ve net karbondioksit salınımını azaltmak son derece önemlidir. Bu bağlamda, birim kütle başına en yüksek enerji yoğunluğuna sahip yakıt olan hidrojen ile bu sorunları çözmek mümkün olabilecektir. Hidrojeni temiz ya da yeşil olarak, elektrolizör sistemleri ile üretebiliyoruz. Elektrolizörlerin maliyetini düşürmenin ve verimliliğini artırmanın temiz enerji üretimi ve her şeyden önemlisi temiz bir dünya için oldukça önemli olduğunu düşünerek projenin konusunu belirledim.

  • Projenizin neden önemli olduğunu düşünüyorsunuz, yaratmayı hedeflediğiniz fayda / fark nedir?

Günümüzde yeşil hidrojen üretimi ve bunun temiz enerji üretimde ve farklı alanlarda kullanımı yeni bir ekonomi, araştırma ve uygulama alanı olarak ifade edilmektedir. Bu bağlamda yeşil hidrojen üretiminin verimliliğini artırmak ve maliyetini düşürmek, sürdürülebilir bir gelecek için faydalı olacaktır.