Maison Crivelli’den Gökyüzüne Uzanan Bir Yolculuk: Tubéreuse Astrale

Thibaud Crivelli, Tubéreuse Astral’de çocukluk anılarından ilham alıyor. Maison Crivelli’nin kuyruklu yıldızları ve Samanyolu’nu gözlemlerken sümbülteberleri keşfetme deneyimi Tubéreuse Astrale’de hayat buluyor. Bu güçlü ve şaşırtıcı deneyim, Thibaud’ya Haute Parfumerie’nin önemli bir bileşeni olan beyaz çiçekle yepyeni bir şekilde çalışma konusunda ilham veriyor. Tubéreuse Astrale, ışıltılı sümbülteber ile kadifemsi derinin pürüzsüzlüğü ve şeftali kabuğu notaları arasındaki kontrastın etrafında şekilleniyor.

Maison Crivelli’den Gökyüzüne Uzanan Bir Yolculuk: Tubéreuse Astrale

Tubéreuse Astrale, çok hafif bir kimyon dokunuşu ile zenginleştirilmiş sıcak, duyusal, pudralı tarçın notasıyla açılıyor. İlk anda fark edilemeyen bu nota, parfümü daha da çekici hale getirmeye yardımcı olacak bir bileşen olarak konumlanıyor. 

Orta notada; ballı, kremsi özellikleri olan en iyi kalitedeki Hint sümbülteber özü, deri özelliği ve kalitesiyle kokuyu tamamlayan Çin osmanthus özü ve parfümün pudralı ve meyveli notalarının etkisini uzatan havuç tohumu esansiyel yağı üç temel bileşende ortaya çıkıyor.

Alt notada ise Endonezya paçulisi ve İspanya’dan gelen cistus özü dokunuşuyla tamamlanan deri, kadifemsi, misk ve vanilya akorunun etrafında toplanıyor. Bu bileşenler, kokuya rahatlatıcı, yumuşak bir kalite kazandırırken, bağımlılık yaratan ve son derece modern kompozisyonun bir parçası pudramsı, çiçeksi notaları destekliyor.

Thibaud Crivelli : “Tubéreuse Astrale, astronomiye her zaman tutkuyla bağlı olan babamla yaşadığım birçok çocukluk anısını hatırlatıyor.”

“Tubéreuse Astrale, astronomiye her zaman tutkuyla bağlı olan babamla yaşadığım birçok çocukluk anısını hatırlatıyor. Mevsim uygun olduğunda – özellikle yaz aylarında – bazen geceleri teleskopla takım yıldızlarını gözlemlemek için yola çıkardık. Çoğu zaman evimizden çok da uzak olmayan geniş bir ovaya doğru giderdik. Işık kirliliğinin olmadığı izole bir yerdi. Hafif bir esintinin uzun otların arasından sık sık estiğini ve cırcır böceklerinin etrafımızda şarkı söylediğini hatırlıyorum. Yakınımızda sümbülteberler de dahil olmak üzere pek çok çiçeğin bulunduğu bir bahçe vardı. Yaz sonunda geceleri harika bir koku yayarlardı. Bu anı bize deri ve miskin sütlü, neredeyse kadifemsi akoruna dayalı çok parlak, ışıltılı bir sümbülteber üzerinde çalışma fikrini verdi.”