’’GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER’’

angelina

 

Lisede en sevdiğim ders  tarihti.  Osmanlı, İnkılap demeden her türlü tarihi severdim. Kösem Sultan’ın hayatı beni çok etkilemişti mesela, bir kadının ayakta kalma mücadelesi ve çok uzun yıllar hayalet gibi değil ‘’sultan naibi’’ ünvanıyla devlet yönetmesi nefesimi kesmişti..Hakkında yazılan kurgu ve gerçek tüm kitapları okudum. Ama benim asıl kahramanım Atatürk’tü hep. Özellikle ‘’Çanakkale Savaşı’nda gösterdiği insanüstü çaba ve zekasıyla beni büyüler ‘’mavilim.’’  O muhteşem sözü çıkmaz aklımdan ‘’geldikleri gibi giderler’’

Yaşım ilerledikçe ve okul hayatı yerini hırçın bir iş hayatına bırakınca fark ettim ki Kösem Sultan gerçekmiş ve Atatürk gerçek bir sosyolog!

Günlerden bir gün Nişantaşı’ında  ve her zaman ki gibi  venti filtre kahvem ile ağır ağır ilerliyorum. Bir İzmirli olarak City’s ‘in açılışını Konak Meydanın’nda lokma döktürerek kutlanacak bir hadise olarak kabul etmiştim. City’s’in önünden geçip, Akkavak sokaga doğru kıvrılacakken, ‘’seni gördüğüme inanamıyorum ya az once senden bahsediyoduk (arkamdan gıybetin allahı dönmüş)’’ , ‘’aaa hayırdır selülitlerimden mi basediyordunuz’’ dememe kalmadan ‘’ Brad Pitt ile Angelina Jolie ayrılmışlar ,  bir hikaye daha mutsuz sonla bitti Niko’’ dedi yalnızlıktan ölmek üzere olan sevimsiz reklamcı arkadaşım.

Anlayacağınız gibi mutlu sonla biten tüm hikayelere kılım ben! Brad ve Angelina çiftinin de aşkına hiç inanmadım zaten. (Bana göre dünyadaki en büyük Angela, Angela Merkel’dir o da zaten gücü ve parayı sever ve bu bana daha yakın bir sevgidir. )

Önce şaşırdım hepiniz gibi,  sonra aslında çok uzun zamandır bu haberi beklediğimi fark ettim. Mutluluğu gözümüze güzümüze sokan ve adete bir labaratuvarda yaşayan bu çiftimiz gerçek değil bir kurguydu zaten. Bir seçim vaadi gibiydi.

Öncelikle sözüm sana Angelina! İnsan oğlu böyledir, yuva yıkanın yuvası olmaz. Sen gül gibi karısı olan adamı, gözlerini kısarak, dudağını büzerek tavla, sonra bin bir türlü ‘’vudu’’büyüsüyle kendine bağla… Yetmezmiş gibi 3 tane Elf doğur, o da yetmezmiş gibi dünyanın farklı milletlerinden çocuk evlat edin, bizim kızlar buralarda birini bulcaz diye ölsünler yeter ya! Gerçeğe aykırı bu kadar mükemmel bir çift görmemiştim ben.

Sevgili Brad sen de bilmem kaç yaşına geldin, çoluk çocuğa karıştın her 10 yılda bir senden daha genç ve daha çıtır birilerini hayatına  alarak bizdeki erkeklere kötü örnek oluyorsun. Senin en azından saçın var! Türk erkeği o yaşta; kel, göbekli ve Afyon Mermeri dişleri ile Lucca’da gencecik kızlara yazıyor, seni örnek alarak çevreye zulüm ediyor.

Konuyu çok geç ele aldım ve de ağır geyik yaptım farkındayım. Ben bu yazının taslağını kaydederken henüz Ebru Gündeş ve Rezza Zarrab boşanması gündeme bomba gibi düşmemişti. Yalılar, yarış atları ve 1750 TL’den satılan konser biletleri gündemi bu denli hırpalamamıştı.

Aslına bakacak olursak evet üzüldüm. Mutlu çiftlere kıl olsam da üzüldüm. Angelina’nın mükemmel kadını oynamasından sıkılsam da üzüldüm, Ebru Gündeş’in yalılarından taşınacak olmasına daha da üzüldüm. Sonuç itibari ile onca yıllık bir adanmışlık var. İlişki dediğin hadise, iki farklı rengin bambaşka bir renk oluşturması gibi gelir hep bana. Orada da bir adanmışlık var çünkü; kendin olmaktan bir vazgeçiş.

Son zamanlarda ilişkilerini, evliliklerini devam ettirmek için aşık olmaktan, sevmekten, sex yapmaktan kısacası hayattan vazgeçen onlarca insanla sohbet ediyorum. Hepsi son derece mutsuz, bitkin ama dışardan bakıldığında kusursuz.

Bu da ayrılıkları aslında bir  sonuç yapıyor. Sesli başlayıp sessizce biten bir sey aşk, aynen yazıldığı gibi. Bildiğim tek şey ise hayatın başlı başına bir adalet bir hesap makinası gibi işlediği. Bir insan bir insanın hayatına  nasıl giriyorsa öyle gidiyor. Hayatın içinde böyle bir ilerleyiş var.

Sadece aşk ile kısıtlamak da doğru değil, ne demişti Atatürk Çanakkale Savaşı sırasında ‘’geldikleri gibi giderler. ‘’  İster karma de ister başka bir şey hayat bu gibi durumlardan ibaret.  Yaşadığımız her anı güzelce öpmemiz dileğiyle.