El işçiliğinin rafine estetikle buluştuğu noktada, geçmişin hatıraları geleceğe dokunuyor. İç mimar Nadire Ertuğrul’un kurucusu olduğu Zade Design, yeni koleksiyonu Teardrop ile hem zanaatin gücünü hem de modern tasarımın duygusal derinliğini gözler önüne seriyor. Bu özel koleksiyonun öne çıkan parçalarından biri olan Oasis yan sehpalar, İtalya’nın prestijli A’ Design Award & Competition’da Bronz Ödül sahibi oldu. Üfleme cam ve seramiğin doğallığını taşıyan bu heykelsi formlar, yaşam alanlarında adeta bir sanat eseri etkisi yaratıyor.

İç mimar Nadire Ertuğrul, eşi Y. Mimar Ayhan Ertuğrul ile kurucuları olduğu Tasarım Yapım Merkezi Mimarlık bünyesinde 1993 yılından bu yana mimari, iç mimari ve proje uygulamaları gerçekleştiriyor. Nadire Ertuğrul, seri üretime ve sıradanlığa karşı durduğu için, TYM Mimarlık çatısı altında 2018 yılında sehpa, abajur ve ev aksesuarları üreten bir tasarım stüdyosu olan Zade Design’ı yaratıyor. Her biri ustaların ellerinde şekillenen Teardrop Kolleksiyonu’nun her biri, benzersiz ve tek oluşuyla dikkat çekiyor. Seri üretimin tekrarına karşı duran Zade Design, her tasarımında el işçiliğinin izini, doğanın özgün formlarıyla harmanlayarak yenilikçi ve estetik bir duruş yakalıyor. Koleksiyonun merkezinde ise, cam üfleme sanatı ile seramiğin dengeli birlikteliği yer alıyor. Nadire Ertuğrul zanaati şu sözlerle ifade ediyor: “Zanaat, insanın elini, emeğini ve bilgisini maddeye aktardığı en dürüst anlatım biçimidir. Her bir objede, doğayı anlamak ve onunla birlikte çalışmak vardır. Zanaat bilgi ister, sabır ister, saygı ister. Bir malzemenin sınırlarını bilmeden, onun ruhuna dokunmadan üretim yapmak bana eksik gelir. Tasarladığımız her bir parça, zanaat ile sanatın buluştuğu bir denge noktasıdır. Zanaat, malzemenin doğasını korur; sanat ise o malzemeye duygusal bir anlam yükler. Bu iki yönü bir araya getirmek, hem işlevsel hem de ruhu olan objeler yaratmamızı sağlar. Zanaatın detaylı işçiliği, her objeyi benzersiz kılar.
Hiçbiri bir diğerinin aynısı değildir; çünkü her biri, insan elinin ritmini taşır.
Bu, benim için yalnızca estetik bir tercih değil, aynı zamanda sürdürülebilirliğin en insani halidir. El emeğiyle üretmek, yerel kültürü yaşatmak ve çevreye saygı duymaktır.
Sanat ise, tüm bu sürece duygusal bir derinlik katar. Bir objeye baktığında hissettiğin şey, yalnızca biçim değil; içinde barınan hikayedir. Ben, bu hikayeleri malzemeler aracılığıyla anlatmayı seçiyorum. Sonuçta, zanaat benim için sadece üretmek değil, anlamaktır.
Bir formu yaratırken, kendi iç sesimi de duyuyorum.
Her tasarım, bu sessiz diyaloğun bir sonucu;
her obje ise, hem geçmişle hem gelecekle kurulan bir köprü.”


Geçmişin hikayesini tasarımla anlatmak
Zade Design sadece kişiye özel tasarımlar üreten bir marka değil, aynı zamanda hatıraları yaşatan bir tasarım manifestosu. Marka, sandıklarda unutulmuş bir daktilo, bir kömürlü ütü ya da eski bir vazo gibi objeleri yeniden işleyerek onları sehpa, abajur ya da tablo gibi işlevsel parçalara dönüştürüyor. Böylece, her tasarım bir anının, bir geçmişin, bir hikayenin yeniden yorumlanması anlamına geliyor.
Her bir tasarım, sahibinin hayat hikayesine dokunuyor. Zade Design’ın temel felsefesi, kişiye özel tasarımlar üretmek ve bu tasarımlarda doğadan, el işçiliğinden ve geçmişten ilham almak. Bu yaklaşım sadece estetik değil, aynı zamanda çevreye saygı duyan bir duruş da barındırıyor: Yeniden değerlendirme, geri kazanım ve sürdürülebilir üretim.

Nadire Ertuğrul, Teardrop koleksiyonunu şu sözlerle anlatıyor:
TEARDROP KOLEKSİYONUNUN HİKAYESİ
“Doğa ve zanaat, insanın ruhunu besleyen, yaratıcılığı ateşleyen ve estetik duyguları canlandıran iki kaynak. Her biri kendi başına büyüleyici olan bu unsurlar, bir araya geldiklerinde ise gerçek bir uyum ve güzellik yaratırlar. Bu büyüleyici unsurlar benim ilham kaynaklarımdı.
Tasarımın eşsiz ve benzersiz olmasını istiyordum. Her yeni yapılan sehpanın, dresuarın, abajurların ve lambaderlerin birbirinden farklı, kişiye özel ve eşsiz dokularda olması en çok önem verdiğim kriterlerden biriydi. Zanaat, ustalıkla işlenmiş malzemelerin ve detayların yaratıcılığı kapsayan önemli bir işçilik olduğundan ve el emeğiyle şekillendirilen her eser, bir zanaatkârın özgün dokunuşunu taşıdığından tasarımım ile bire bir örtüşüyordu. Üfleme cam ayak ile seramik yapımı üst tabla, doğadan ilham alarak yeni bir hayat buldu.
İki farklı malzemenin özünden gelen güzellikleri ortaya çıkıp ve insan elinin eşsiz yeteneklerini sergileyerek her bir ürün birbirinden farklı oldu. Zanaat, sadece göze hitap etmekle kalmaz, aynı zamanda yaşamımıza duyularımız aracılığıyla dokunur. Bu sebeple tasarladığım ürünlerin mutlaka zanaatkarların elinden çıkması gerekiyordu.

Sonuç olarak, doğa ve zanaat, birbirini tamamlayan iki güçtür. Doğadan ilham alan zanaat, insanın yaratıcılığını beslerken, zanaat da doğanın güzelliklerini koruma ve kutlama görevini üstlenir. Bu birliktelik, estetik bir uyum ve insanın doğayla bütünleşme duygusuyla şekillenen güzel eserlere yol açar.
Bu ilhamla yola çıkarak en çok vakit geçirdiğimiz mobilya elemanları sehpa, dresuar, abajur ve lambaderler evlerimizin içinde mutlulukların, hüznün, dertlerin ve kahkahaların gözyaşları ile buluştuğu özel bir yerdir. Sıradan gibi görünen bu mobilya parçaları, aslında yaşamın tüm karmaşıklığını ve çeşitliliğini yansıtan bir simgedir.
Bu sebeple tasarladığımız tüm ürünler “Gözyaşı Koleksiyonu’’ adını taşır..
Bu sebeple her biri birbirinden farklı kişiye özel, yaşamımıza anlam ve güzellik katması için doğadan ilham alarak, zanaatkarlar ile tasarlanmıştır.
Zade Design’ın her bir ürünü, tasarımın işlevselliğini, hislerin samimiyetini ve zanaatın inceliğini bir arada sunuyor. Zade Design, “az”ın içinde anlamı, “el”in izinde duyguyu, “doğa”nın döngüsünde dengeyi arayan bir marka.
Tasarımı bir süsleme aracı olarak değil, varoluşun sade bir ifadesi olarak görür.
Her obje, sadece mekâna değil, insana da dokunan bir varlıktır.”