Kötü Gündemlerde Odağımızı Kaybetmeden Yaşamak Mümkün mü?

Her sabah ekranlarımızı açtığımızda benzer manzaralarla karşılaşıyoruz: bitmeyen siyasi gündem, kadın cinayetleri, ekonomik kriz, doğal afetler, şiddet haberleri, tartışmalar… Gündemin ağırlığı bazen öyle yoğun oluyor ki nefes almak bile zorlaşıyor. Tam da bu noktada sıkça duyduğumuz bir tavsiye var: “Kendine odaklan, dikkatini dağıtma, kendi hayatına bak.”

Peki, gerçekten de kötü haberlerden uzaklaşıp kendi alanımıza çekilmek mi doğru olan? Yoksa bu, farkında olmadan bizi gündemden ve toplumsal sorumluluktan koparan bir yol mu?

Doğruya Doğru: Odaklanmak Zihinsel Sağlık İçin Bir Gereklilik

Araştırmalar gösteriyor ki kötü haberlere sürekli maruz kalmak kaygıyı artırıyor, motivasyonu düşürüyor. Elbette bu duygu durumu da tanımsız kalmadı, kendisine bir isim verildi: doomscrolling. Telefon ekranında yaptığımız kıvrak bir kaydırma hareketiyle olumsuz haberlere gömülmek, zihinsel yorgunluğun en hızlı yollarından biri.

Bu yüzden odaklanmak, yani haberleri sınırlı zamanlarda takip etmek, nefes egzersizleri yapmak, meditasyona vakit ayırmak bir tür “koruyucu kalkan.” Ve evet, hayatın devamlılığı için hepimiz kendi zihinsel sağlığımızı korumak zorundayız.

Peki, Odakta Kalmak Her Zaman Yeterli mi?

Odağımızı korumak uğruna yaşananları görmezden gelmek bizi nasıl etkiler? Gündemi tamamen kapatmak, aslında kendi konfor alanımıza çekilmek değil mi?

Toplumsal olaylara tanıklık etmek yalnızca haberleri okumak değil; aynı zamanda “birlikte yaşadığımız dünyanın farkında olmak” anlamına geliyor. Kadın cinayetlerinden çevre felaketlerine, ekonomik krizden sosyal eşitsizliklere kadar birçok konuda habersiz kalmak, bireysel huzuru korumak için toplumsal bağları zayıflatmak demek değil mi?

İnce Bir Çizgide Yürümek / Yürümeye Çalışmak

Mesele “ya hep ya hiç” değil. Sürekli kötü haberlere maruz kalmak insanı tüketiyor ama tamamen izole olmak da bir tür duyarsızlaşma yaratıyor. Asıl mesele, o ince çizgide yürümek ya da buna çaba harcamak. Hem kendimizi koruyacak mesafeyi koyabilmek hem de gündemin önemli başlıklarına tanıklık etmeyi sürdürmek.

Belki çözüm seçici farkındalıkta yatıyor. Her şeyi değil, gerçekten anlamlı olanı takip etmek. Kendimizi boğmadan ama tamamen de kopmadan. Bir yandan nefes alacağımız alanlar yaratmak; sanatla, yaşamla, iyi hissettiren konularla bağ kurmak. Ama diğer yandan da dünyaya gözlerimizi kapatmamak.

Kör Olmanın da Bir Adabı Var!

Odağımızı korumak sağlıklı kalabilmek için gerekli. Ama yalnızca odaklandığımız şeylerle yaşamak, geride kalan gerçekleri silmiyor. Belki de ihtiyaç duyduğumuz şey, bu iki uç arasında bir denge kurmak: Kendi ruhumuzu tüketmeden, yaşadığımız topluma yabancılaşmadan.

Kötü gündemlerin içinde yaşarken kolay değil. Ama belki de asıl direnç tam burada başlıyor…