Algoritmaların Esiri Olmayın

Günümüzde tüketim trendleri sadece fiziksel ihtiyaçları değil, duygusal boşlukları da alışverişle doldurmaya yönlendiriyor. Ne kadar çok tüketirsek o kadar eksik hissettiğimizi belirten TalkTuBaNa’nın kurucusu, mentor Tuba Müftüoğlu, mindfulness yani bilinçli farkındalıkla tüketim döngüsünden çıkmamızın mümkün olabileceğini söyledi.

Gerçek ihtiyaçlar yerine yönlendirilmiş istekler

Günümüzde sadece giydiğimiz kıyafetler değil, yediğimiz yemekler, dinlediğimiz müzikler, gittiğimiz tatiller veya izlediğimiz diziler bizim için adeta ‘kendimizi ifade’ aracına dönüştü. Tüketim, artık bir ihtiyaçtan öte bir kimlik inşası biçimi haline geldi. Gerçek ihtiyaç ile yönlendirilmiş istek arasındaki fark neredeyse kayboldu. Alışverişin verdiği kısa süreli dopamin etkisi bir tatmin değil bağımlılık yaratabiliyor. İnternet ve sosyal medya kullanımımız tüketim alışkanlıklarımızı kimliğimizle eşleştiriyor.

Algoritmaların esiri oluyoruz

Özellikle algoritmalar, kişisel verilerimize göre bizi alışveriş yapmaya teşvik eden içerikler sunuyor. “Senin için seçtik”, “kaçırma”, “stokta son 1 ürün” gibi söylemlerle dikkatimizi çeken bu sistem, bireylerin kendi karar mekanizmasını zayıflatıyor. Bu dijital manipülasyonlara karşı en güçlü savunmamız, farkında olma becerimizdir. Sonsuz tüketim döngüsünden çıkabilmek için mindfulness uygulamaları bizim için bireysel bir ‘zihinsel devrim’ aracı olabilir.

Zihnimiz başkalarının oyun alanı olmamalı

Algoritmalar artık yalnızca neyi satın alacağımızı değil, neye ihtiyaç duyacağımızı da belirler hale geldi. Gerçekten ihtiyacımız olmayan bir şeyi neden almak isteriz? Çünkü bir algoritma bizim duygusal boşluğumuza dokunmayı başarmış olabilir. Bu manipülasyona karşı zihinsel egemenliğimizi korumamız şart. Mindfulness, bu anlamda yalnızca zihinsel bir rahatlama değil, tüketim tuzaklarına karşı bir bilinç kalkanıdır. Çünkü farkındalık, tüketim kararlarımızın arkasındaki otomatik dürtüleri görünür hale getirir.

Çocuklar için tehlike büyük

Yetişkinler olarak bizler bile bu sorunla başa çıkamazken, çocuklar bu durum karşında daha savunmasız. Bugünün çocukları, henüz duygularını bile tanımadan dijital tüketimin hedef kitlesi haline geliyor. Reklamlar artık çizgi film gibi, oyunlar ise market raflarına entegre durumda. Bir çocuğun ihtiyacı olan şey, yeni bir oyuncak değil, gerçek ilgi ve bağlantıdır. Ama çocuğa her ağladığında bir şey almak, onun duygusal boşluklarını maddesel nesnelerle kapatma alışkanlığı yaratır. Bu da ileride onu doyumsuz ve yönlendirilmeye açık bir birey haline getirir.

Tüketim tuzaklarına karşı kalkan

Basit mindfulness uygulamalarıyla zihnimizi otomatik tepkilerden çıkarıp bilinçli seçimlere yönlendirebiliriz. Tüketim döngüsünü kırmak için küçük ama etkili adımlar atabiliriz. Örneğin satın almadan önce 3 kez derin nefes alıp, gerçekten ihtiyacımız olup olmadığını kendimize sorabiliriz. Veya sosyal medyada “sahip olanları” izlemek yerine, kendi sahip olduklarımıza odaklanabiliriz. En etkili yöntemlerden biri ise müteşekkir olmaktır. Her gün zaten bizim olan bir şeye minnet duygusuyla bakma egzersizi yapabiliriz. Bu zaman içinde bize sahip olduklarımızda yetinme duygusu aşılayacaktır.

Zararlı olanı farkında olmadan tüketmek

Bu tür mikro uygulamalar zamanla bilinçli bir farkındalık yaratır. Kötü olan tüketmek değil, farkından olmadan tüketmektir. Bizim ihtiyacımız olan şey daha fazla eşya değil daha fazla bilinçtir. Teknolojiye, pazarlamaya, reklamlara “hayır” demek zorunda değiliz. Ama kendimize “evet” diyebilmek için önce neye neden yöneldiğimizi fark etmeliyiz. Çünkü anda kalmak, sadece zihinsel değil, ekonomik ve duygusal olarak da özgürleşmenin ilk adımıdır. Tüketim çılgınlığına son vermek büyük sloganlarla olmaz. Anda kalmakla, hissetmekle, içten gelen ‘yeter’ hissini duymakla olur.”