Sanatçı Ruken Adıbelli ve Parex Genel Müdürü Emrah Şahin Plastik Reformasyon Sergisi Hakkındaki Sorularımızı Yanıtladı

Ruken Adıbelli

  1. “Plastik Reformasyon” sergisi nasıl doğdu? Bu projeyi hayata geçirme fikri ilk ne zaman ortaya çıktı?

2020 yılında Fungistanbul grubu, atıklardan enstrümanlar yaparak müzik üretmeye başladığında, benden de bu konsepte uygun kostümler tasarlamamı istediler. Bu süreçte hem sahne kostümlerinde hem de afiş çalışmalarında farklı türde atık malzemeler kullandım. Ancak içlerinden en rahat şekil verebildiğim ve doğada en çok karşılaştığım malzeme plastik poşetlerdi. Her yerde karşımıza çıkan, çevre kirliliğinin en görünür sembollerinden biri hâline gelmiş bu poşetleri sanat üretiminde değerlendirmek istedim.

Resim bölümünden mezun olduktan sonra uzun süre resim yapmaya ara vermiştim. Ancak plastik poşetlerle çalışırken, bunların resim için alternatif bir malzeme olabileceğini fark ettim. İlk olarak 2023 yılında bu malzemeyle birkaç resim denemesi yaptıktan sonra ortaya çıkan sonuçlar beni hem şaşırttı hem de çok tatmin etti. Böylece bu teknik üzerine yoğunlaşmaya ve anlatmak istediğim meseleleri bu yolla ifade etmeye karar verdim. “Plastik Reformasyon” sergisi, bu sürecin doğal bir devamı olarak ortaya çıktı.

  1. Atık plastik poşetlerle çalışmak nasıl bir deneyim? Malzeme tercihinizin üretim sürecinize nasıl etkileri oldu?

Atık poşetlerle başladığım resim çalışmalarım, teknik açıdan da oldukça deneysel ilerledi. Bu malzeme, sürekli olarak beni şaşırtan ve yeni şeyler denemeye teşvik eden bir süreci beraberinde getirdi. Kendi bulduğum bu yeni uygulama biçimi ve kolaj tekniğiyle harmanladığım üretim tarzı, benim için heyecan verici bir yolculuğun başlangıcı oldu. Her yeni eserde farklı teknik yollar ararken, yeni yöntemler geliştirmem de bu sürece olan ilgimi daha da artırdı.

Tabii her defasında “Acaba bu sefer olacak mı?” ya da “Bu hiç olmadı” gibi kaygılarım da oldu. Çünkü plastik poşetlerin renk paleti oldukça sınırlı; elinizde sabit ve dar bir skalayla çalışıyorsunuz. Bu da renkleri yaratırken temel sanat eğitimi sırasında edindiğim bilgi ve deneyimlere sıkça başvurmamı gerektirdi. Renk armonisi, kontrastlar ve renklerin birbiriyle etkileşimi üzerinden derinlik ve boyut hissi yaratmaya çalıştım. Realist çalıştığım portrelerde bu sınırlı malzemeyle gerçekçi bir görünüm elde etmek en çok zorlandığım noktaydı.

Ancak bu zorluklar, elimdeki poşet renkleriyle yeni renkler bulma ve katmanlama gibi yaratıcı denemelere yönelmemi sağladı. Sonuçlar ise benim için oldukça tatmin edici oldu.

  1. Sokak hayvanları ve çevre izleri gibi temalarla eserlerinizde nasıl bir hikâye anlatmak istediniz?

Doğada her yerde karşımıza çıktığında bizi oldukça rahatsız eden ama hiçbir zaman kaynağının biz olduğuna inanmadığımız ve sorumluluğunu da üstlenmediğimiz atıklara farklı bir gözle bakmak, bazı şeyleri doğrudan anlatmak istedim.

Güzel bir esere dönüştüğünde etkileyici bir malzeme olarak gördüğümüz plastik poşetlerin, doğada uzun süre yok olmadan kaldıklarında çevrede yarattığı o çirkin görüntüyle yüzleşilmesini arzuladım.

Doğa ve hayvanlar her zaman bir dönüşüm ve denge içindeyken, biz insanlar bireysel özgürlüklerimiz ve tercihlerimizle bu döngüselliği bozuyoruz. Geri dönüşüme kazandırılmadan bilinçsizce doğaya atılan atıklarımız, kimi zaman çöpleri karıştırarak hayatta kalmaya çalışan hayvanların bacağına dolanıyor, kimi zaman bir poşete takılmış bir kaplumbağa ya da ağlara dolanmış bir deniz canlısı olarak karşımıza çıkıyor. Bu görüntüler bizi rahatsız etse de, ne yazık ki bu durum tüm hızıyla devam ediyor.

İşte bu yüzden “Plastik Reformasyon” adını verdiğim bu seri, her şeyden önce kendimize yönelttiğimiz bir yenilenme daveti niteliğinde.

  1. Kadın sanatçı kimliğinizle, doğa ve çevre meselelerine yaklaşımınız arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz?

Ben diyorum ki, toplum olarak evlerimizde, arabalarımızda oldukça temiz ve özenli bireyleriz. Fakat bu kadar temizlik ve düzen hassasiyetimiz varken, aynı özeni doğaya ve sokaklara göstermememiz büyük bir çelişki.

Ben kendimi toplumdan ayrı tutmuyorum; bir sorun varsa, hepimiz o sorunun bir parçasıyız. Ama sanatla yeniden hayat bulduğum bu dönemde, her şeye sıfırdan başlamak istedim. Ve bu daveti herkese yapıyorum.

Kadın sanatçı kimliğimle, sezgisel yaklaşımımı, detaylara olan hassasiyetimi ve dönüştürücü bakışımı çevre meselelerine yönelttiğimde; bu çalışmalar, sadece sanat değil aynı zamanda bir farkındalık alanı hâline geldi.

İnanıyorum ki, önce kendimizden başlayarak attığımız küçük adımlar, çocuklarımızda ve gelecek nesillerde daha güçlü bir çevre bilincinin temelini oluşturacaktır.

  1. Günümüzde sanatın toplumsal dönüşümdeki rolü hakkında ne düşünüyorsunuz? Plastik Reformasyon bunun neresinde duruyor?

Sanatın, geçmişten bugüne her zaman toplum üzerinde iyileştirici ve dönüştürücü bir etkisi olduğuna inanıyorum. Ben bu seride izleyiciye uzun uzun düşündürmektense, doğrudan bir farkındalık ve harekete geçme daveti sunmak istedim.

Plastik Reformasyon’da çevre sorunları gibi güncel ve somut bir meseleyi, estetik bir dil kullanarak görünür kılmaya çalıştım. Anlatımı dolaylı yollardan kurmak yerine, mesajı açık ve doğrudan verdim. Çünkü burada izleyiciyi sadece bakan değil, meseleyi hisseden, bir parçası hâline gelen bir konumda görmek istiyorum.

Bu yüzden diyebilirim ki, seride izleyiciyi merkeze koydum; ona bir ayna tuttum ve bu aynada kendisiyle yüzleşmesini istedim.

Parex Genel Müdürü Emrah Şahin

  1. Parex olarak “Plastik Reformasyon” sergisine destek verme kararını nasıl aldınız? Bu iş birliği nasıl gelişti?

 “Plastik Reformasyon” sergisine destek verme kararımız, markamızın sürdürülebilirlik vizyonuyla doğrudan örtüşen bir amaç etrafında şekillendi diyebiliriz. Bu alanda sorumlu bir marka olarak toplumsal farkındalığa katkıda bulunmak istedik.

İş birliği süreci, serginin yaratıcısı Ruken Hanım ile ortak değerler etrafında kurduğumuz bir diyalogla başladı. Sanat aracılığıyla çevresel sorunlara dikkat çekmeyi amaçlayan bu projede, Parex’in çevre dostu yaklaşımının anlamlı bir yer bulacağına inandık. Özellikle ileri dönüşüm, yeniden kullanım ve sorumlu üretim gibi başlıklarda markamızın yıllardır sürdürdüğü çalışmaları görünür kılmak, bu iş birliğini daha da özel hale getirdi. Bu proje aracılığıyla hem sanatın dönüştürücü gücüne hem de sürdürülebilirliğe olan inancımızı bu ifade etme fırsatı yakaladık.

  1. Marka olarak çevre bilinci ve sürdürülebilirlik sizin için ne kadar öncelikli?

Çevre bilinci Parex’in DNA’sında yer alıyor. Ürün geliştirme süreçlerimizden iletişim stratejilerimize kadar her aşamada sürdürülebilirliği temel alıyoruz. Bizim için sürdürülebilirlik yalnızca ulaşılması gereken bir hedef değil; aynı zamanda uzun vadeli bir sorumluluk alanı.

Ambalajlarımızda geri dönüştürülebilir malzemeler kullanıyor, üretim süreçlerimizde çevreye duyarlı teknolojileri tercih ediyoruz. Aynı zamanda, çevreye duyarlı çöp torbalarımız aracılığıyla atıkların doğru şekilde toplanmasına öncülük ediyor, toplumda çöp torbası kullanım alışkanlığının yaygınlaşmasına katkı sağlıyoruz. Bu doğrultuda, çevre etkinlikleri düzenleyen gönüllü organizasyonlara sponsor oluyor ve çöp torbası desteği sunuyoruz.

Sürdürülebilirlik anlayışımızı ürün yelpazemizde de çeşitlendiriyoruz. Bu anlayışın en somut örneklerinden biri olan Wondero Temizlik Seti Ailesi, kirli-temiz suyu ayırdığı için bir ev temizliğinde 28 litreye kadar su tasarrufu sağlayarak hem çevresel hem de ekonomik anlamda katkı sunuyor. Wondero ile hem doğayı koruyor hem de tüketicilerimizin su kullanımını bilinçli ve verimli hale getirmesine destek oluyoruz.

Natura serimizdeki ürünlerimiz, doğaya zarar vermeyen, biyolojik olarak tamamen çözünebilen içeriklere sahip.

Pişirme kategorisinde ise su ve enerji tasarrufu sağlayan çözümler sunuyoruz. Pişirme kağıdımız tepsi yıkama ihtiyacını ortadan kaldırarak su israfını önlerken, akıllı pişirme kağıdımızın alüminyum folyo dış yüzeyi ve pişirme kağıdı iç yüzeyi sayesinde yemeklerin kendi buharında hızlı pişmesini sağlayarak enerji tüketimini azaltıyor.

Saklama kategorisinde kilitli ve çift kilitli ürünlerimiz, gıdaların tazeliğini uzun süre korurken, yıkandıktan sonra tekrar tekrar kullanılabilme özelliğiyle atık miktarını azaltıyor. Nature Frashbag ürünümüz ise meyve ve sebzelerin tazeliğini 8 kata kadar artırırken 10 kez yıkanarak tekrar kullanılabiliyor.

Tüm bu çalışmalar, Parex’in sürdürülebilirliğe olan güçlü bağlılığının ve çevreye duyarlı yaklaşımının açık ve somut göstergeleridir.

  1. Parex’in sanatı destekleyen projelere bakış açısını biraz daha detaylandırır mısınız? Gelecekte benzer iş birlikleri planlıyor musunuz?

Sanat, toplumsal meseleleri farklı bir dille anlatmanın en güçlü yollarından biri. Parex olarak bu dili desteklemeyi, sürdürülebilirlik gibi evrensel konularda farkındalığı artırmak adına çok kıymetli buluyoruz. “Plastik Reformasyon” sergisi bu açıdan ilk adımımız olabilir ama kesinlikle son olmayacak. Önümüzdeki dönemde de hem yerel hem global ölçekte sanatı ve sanatçıyı destekleyen projelerde yer almayı hedefliyoruz.

  1. “Parex yalnızca iz silen değil, geleceğe anlamlı izler bırakan bir marka” diyorsunuz. Bu yaklaşımı ürün ve iletişim stratejilerinize nasıl yansıtıyorsunuz?

Bu cümle aslında bizim bütün vizyonumuzu özetliyor. Ürünlerimiz sadece fiziksel temizlik sunmuyor; aynı zamanda doğaya saygılı, kullanıcı sağlığını önemseyen bir anlayışla geliştiriliyor. İletişim tarafında da reklam ve kampanyalarımızda çevresel duyarlılığa, sosyal sorumluluklara ve ilham verici iş birliklerine yer vermeye özen gösteriyoruz. Amacımız; yalnızca bugünü değil, yarını da düşünen bir marka olmak.

  1. Sanatın sürdürülebilirlik mesajlarını iletmedeki rolü hakkında siz ne düşünüyorsunuz?

Sanat, karmaşık mesajları sade, çarpıcı ve evrensel bir şekilde anlatabilme gücüne sahip. Bu yönüyle sürdürülebilirlik gibi çok katmanlı ve aciliyet taşıyan konular için ideal bir anlatım aracı. Atık plastik poşetlerin sanata dönüştüğü bir sergi, binlerce kelimenin anlatamadığını tek bir objeyle ifade edebiliyor. Bu nedenle sanatla sürdürülebilirliğin yolları daha sık kesişmeli diye düşünüyoruz.